Annem beni telefonla aradı. “Bodrum’dan babutsa getirdim. Bunu kaç yıldır söylüyorum yazmalısın, değerlendirmelisin.. Hadi gel!” Gittiğimde beni ufak bir babutsa şovu bekliyordu.
Soyulmuş hali, bütün olanları, hepsi bir aradaydı. Adım adım, demostrasyon yaparak nasıl soyulduğunu gösterdi ve tarif önerileri verdi. “Bak mesela bu babutsadan bellini harika olur...” Son olarak da “başka memlekette olsa baş tacı edilir. Bizim memlekette soyulup sokakta satılmasından başka bir kullanımı yok. Ege’de ve güneyde yollar, sokaklar babutsa dolu, yazık...” dedi.
Babutsa gerçekten harika bi meyve. “Ya Refika, babutsa babutsa diyorsun, o nedir?” derseniz; hint inciri ya da dikenli incir diye de bilinen, inanılmaz güzel görünümlü, az şekerli, çekirdekleriyle passion fruit- çarkıfelek meyvesinin hatırlatan, bir çeşit kaktüsün meyvesi. Kıbrıs’ta babutsa, Adana’da cennet meyvesi, Ege ve Akdeniz bölgelerinde mısır inciri, başka başka yerlerde ise frenk inciri, kilis inciri, kaynanadili, kürek yemişi gibi isimlere sahip.

Ancak annemin bu konuşmasıyla beraber aklıma Orhan Veli’nin şu satırları düştü:
“Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.”
Bu hissiyat ile yaşamın bize sunduklarını ve pek çoğumuzun körleşerek yanından geçtiği güzellikleri hatırlatmak istedim. Hayat, Allah, evren aslen varlığa, ihtiyacı olacak her şeyi sunuyor. Ancak biz unuttuklarımızla, hıslarımızla ya gönül gözümüzü ya da gerçek gözümüzü kullanamaz oluyoruz. Ancak evren tam da bir anne edası ile çaktırmadan, sakinden bize güzelliklerini sunmaya devam ediyor.
Şu an İstanbul’da sokaklara çıktığınızda son incirlere yetişebilirsiniz. Bir tane koparıp, para vermeden, doğanın bize sunduğunun tadına bakın lütfen. Arada boş bahçelerin kenarlarında asmalar ve ufak üzümleri mevcut. Bir iki domates ektiyseniz veya biber, yavaş yavaş turşuluk olmaya başlayacaklardır.
Kuşburnu ve böğürtlen bile kendini gösteriyor. Balık desen palamut tezgahlarda boy gösteriyor tatlı tatlı.. Lüfer bayramı yaklaşık bir ay sonra. “Lüfer bedava mı?” diyebilirsiniz ancak canı çeken için bir günlüğüne olta balıkçılarına yamaklık yapma bedava.
Bana “ne var ne yok?” diye soran arkadaşlarıma son zamanlarda “Ne olsun, hayat! Mücadele ediyoruz!” diye cevap verdiğimi fark ettim. Halbuki hayatı ve doğayı “annemizi” karşılar gibi karşılamak insanın gününü çok başka türlü geçirmesini sağlayabilir. Ne olur bu satırları okursanız, bu Cumartesi gününde, yaşadıklarınıza, yaptıklarınıza, başınıza gelenlere anne evinde gibi rahatmışcasına bakmaya çalışın. Bunu arada insanın kendine hatırlatması iyi oluyor. Hatırlatamadığınızda da birinin vesile olması. İşte bu satırları bundan güç alarak yazmak istedim.
Arif Mardin’in yaşı ondan biraz daha büyük eşi Latife Hanım için yazdığı Bette Midler’in söylediği bir şarkı var. “You are the wind beneath my wings!” “Sen benim kanatlarımın altındaki rüzgarsın!” diye. Hayatla, tabiat anayla, annemizle, sevdiklerimiz ile mücadele şeklinde değil, onların enerjisinin kanatlarımızın altındaki rüzgar olabileceği yönüyle ilişkiler kurabilmek, birilerinin kanatlarının altındaki rüzgar olmanın keyfini çıkarttığımız bir hayat yaşamak için kendimize döndüğümüz sonbahar ayları çok iyi bir fırsat diye düşünüyorum. Eh tabi “anne koruk yemiş, çocuğun dişi kamaşmış” sözündeki gibi, sevgi üzerine kurulmuş hayatın, yeri geldiğinde bizi ekşittiği taraflarının sevdiklerimize de faturası olacağını bilerek.
Başka bir açıdan da bugün benim mutfağım ve yaptıklarımın, annemin ve onun tecrübe ettiklerinin yansıması olması ve bunun babutsa örneği ile devam etmesi çok kıymetli. Sizinle de paylaşmak istedim.
Babutsadan reçel nefis oluyor, şerbet yapmak, hem meyve olarak yemek hem de yeşil salatalarda da kullanmak mümkün. Mohito veya bellini yapmak isteyenlere de çok yakıştığını söylemek isterim. Anadolu’da özellikle Adana’da ilaç niyetine tüketilen babutsa, özellikle çekirdekleri ile birlikte yendiğinde harikulade bir bağırsak düzenleyici görevi görüyormuş. Okuduğum bir yazıda Prof. Tamer Tetiker’in dediğine göre, şekeri düzenleyip, açlık hissini azalttığı için diyet yapanlara babutsa tavsiye ediyormuş.
Kutucuk 1:Bu aralar yapabileceğiniz kış hazırlıklarını hatırlatmak isterim.
Domatesin türevleri;
Tarhanalar,
Domates Salçası
Domates Püresi
Menemenlik
Ketçap
Lutenitza
Turşular
Aklınıza ne gelirse
İçecekler
Mandalinata
Nardalita
Limonata
Nar ekşisi
Konserveler
Fasulye
Bezelye
Barbunya
Tuzlar
Son kekik ve fesleğenlerle sarımsaklı tuz
Acı biberli tuz
Biberle
Biber turşusu
Acı biberli reçel
Acı tatlı sos
Acı zeytinyağı
Sirkeler
Bilimum sirkeler
En başta da üzüm ucuzken eve aldıklarınızla olabilir.
Kutucuk 2Yeni Bir Dergi
Bu yaz yepyeni bir yemek dergimiz oldu. Jamie Magazine Türkiye. Ipadden veya yurtdışından bugüne kadar takip etmiş olanlarınız olabilir. Artık Jamie dergisi Türkiye’de de basılıyor. Başka 8 ülkede daha yayınlanan, yerel içeriklerle harmanlanmış, bulunmayan malzemelerin yerel olanları ile önerilerinin yapıldığı ve benim de “eski ağıza yeni tat” diye uçan tarifler yaptığım köşesiyle, bu yeni versiyonunu görmenizi, dergiye dokunarak, sayfalarını çevirerek keyfine varmanızı çok isterim. Son vitese takarak uçan tarifler geliştirdik. Hatta Eylül sayısında çok güzel bir şey de oldu, uluslararası olan dergiye hazırladığımız nefis tarifin insanın baktıkça bakası gelen, ağzını sulandıran fotoğrafı kapak olarak kullanıldı. Çıkan kapağa bakmak, bal gibi bir sakız reçeli ile incirin evliliğini görmek, nefis gözüken ekmek üstleri veya basit bir incirli pizza yapmak isterseniz bu tariflerim Jamie dergisinde emrinize amade. İnsanı tekrardan dergi kolleksiyonu yapmaya ittiğini de söylemeliyim.